Diş Hekimliğinde Malpraktis, diş hekimlerinin mesleki standartlara, tıbbi bilgiye ve dikkat yükümlülüğüne uygun hareket etmemesi sonucu hastada zarar oluşmasıdır. Bu durum, yanlış teşhis, hatalı tedavi uygulaması, gerekli bilgilendirmeyi yapmama veya hijyen kurallarına uymama gibi eylemlerden kaynaklanabilir. Hukuken, malpraktis; hem hastanın sağlığına zarar veren hem de hekimin mesleki sorumluluğunu ihlal eden bir davranış olarak değerlendirilir.
Diş hekimliğinde malpraktis, yalnızca tedavinin teknik kısmıyla sınırlı değildir. Hastaya yapılacak işlem öncesinde gerekli açıklamaların yapılmaması, olası risklerin anlatılmaması ve açık rızasının alınmaması da bu kapsamda değerlendirilebilir. Örneğin, implant tedavisinde yanlış ölçü alınması, kanal tedavisinde sinir dokusuna zarar verilmesi veya sterilizasyon eksikliği nedeniyle enfeksiyon oluşması, sık karşılaşılan örneklerdendir.
2025 yılı itibarıyla, diş hekimliği alanında malpraktis davaları hem artan hasta bilinç düzeyi hem de gelişen tıbbi uygulamalar nedeniyle daha fazla gündeme gelmektedir. Yargı mercileri, bu tür davalarda hem tıbbi hem de hukuki değerlendirmeyi birlikte yaparak sonuca ulaşır. Bu nedenle, diş hekimliğinde malpraktis iddiası olan bir olayda, hem sağlık mevzuatı hem de hukuk kuralları dikkate alınarak hareket edilmesi büyük önem taşır.
İçindekiler
I. Diş Hekimliğinde Malpraktis Türleri
Diş Hekimliğinde Malpraktis, tek bir sebepten kaynaklanmaz; farklı hata veya ihmaller, hastanın sağlığında geri dönüşü zor veya imkânsız zararlara yol açabilir. Bu bölümde, en sık karşılaşılan malpraktis türlerini detaylarıyla ele alacağız.
A. Yanlış Teşhis veya Tedavi
Yanlış teşhis, diş hekimliğinde malpraktisin en yaygın sebeplerinden biridir. Bir diş hekiminin mevcut durumu doğru değerlendirememesi, hastanın gereksiz veya hatalı bir tedavi görmesine yol açabilir. Örneğin, ağrı sebebinin çürük yerine diş eti hastalığı olmasına rağmen yanlış tanı konulması ve uygun olmayan bir tedaviye başlanması, hem zaman kaybına hem de hastalığın ilerlemesine neden olur. Benzer şekilde, sağlıklı bir dişe gereksiz kanal tedavisi uygulanması ya da çekilmemesi gereken bir dişin çekilmesi de ciddi malpraktis örneklerindendir.
B. Tedavi Sırasında Yapılan Teknik Hatalar
Tedavinin doğru planlanmasına rağmen, uygulama sırasında yapılan teknik hatalar da diş hekimliğinde malpraktis kapsamında değerlendirilir. Örneğin, dolgu işlemi sırasında dolgunun doğru yerleştirilmemesi, kanal tedavisinde sinir dokusunun gereksiz yere zarar görmesi veya implant operasyonunda çene kemiğine uygun olmayan boyutlarda implant kullanılması ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu tür teknik hatalar, çoğu zaman kalıcı ağrı, estetik kayıp veya ek cerrahi müdahaleler gerektirecek komplikasyonlar doğurur.
C. Bilgilendirme ve Onam Eksikliği
Diş hekimliği uygulamalarında yalnızca tedavinin tıbbi doğruluğu değil, hastaya gerekli bilgilendirmenin yapılması da yasal bir zorunluluktur. Hastaya işlem öncesinde tedavinin amacı, uygulanacak yöntem, olası riskler ve alternatif seçenekler hakkında yeterli bilgi verilmemesi diş hekimliğinde malpraktis olarak kabul edilir. Örneğin, implant tedavisinde kemiğin yetersiz olması nedeniyle başarısızlık ihtimalinin anlatılmaması veya estetik diş kaplamasında renk değişikliği riskinin belirtilmemesi, bilgilendirme eksikliğine örnektir. Bu durumda, hasta bilinçli bir şekilde onay vermemiş sayılır ve bu durum hukuki sorumluluk doğurur.
D. Hijyen ve Enfeksiyon Kontrolü İhlalleri
Diş hekimliği kliniklerinde hijyen, doğrudan hasta sağlığını etkileyen kritik bir unsurdur. Kullanılan aletlerin steril edilmemesi, tek kullanımlık malzemelerin tekrar kullanılması veya tedavi ortamında gerekli hijyen standartlarının sağlanmaması, hastaların ciddi enfeksiyonlar kapmasına neden olabilir. Örneğin, implant veya cerrahi müdahale sonrası ortaya çıkan enfeksiyonların büyük kısmı sterilizasyon eksikliğinden kaynaklanır. Bu tür ihmaller, yalnızca hasta sağlığını tehlikeye atmakla kalmaz, aynı zamanda diş hekimliğinde malpraktis davasına konu olabilir.
Özetle, diş hekimliğinde malpraktis; yanlış teşhisten teknik hatalara, bilgilendirme eksikliğinden hijyen ihlallerine kadar birçok farklı sebeple ortaya çıkabilir. Her durumda ortak nokta, hekimin mesleki özen yükümlülüğünü ihlal etmesi ve bunun sonucunda hastanın zarar görmesidir. Bu nedenle, hem hastalar hem de diş hekimleri açısından bu tür hataların farkında olmak büyük önem taşır.
II. Diş Hekimliğinde Malpraktis Davasının Hukuki Dayanağı
Diş Hekimliğinde Malpraktis davaları, yalnızca tıbbi hataların tespitine değil, aynı zamanda bu hataların hangi hukuki düzenlemeler çerçevesinde değerlendirileceğine dayanır. Türkiye’de malpraktis iddiaları hem özel hukuk hem ceza hukuku hem de meslek etiği boyutuyla ele alınır. Dolayısıyla, bir diş hekimi hakkında dava açılırken, uygulanacak yasal hükümler ve sürecin işleyişi net şekilde bilinmelidir.
A. Türk Borçlar Kanunu’na Göre Sorumluluk
Türk Borçlar Kanunu’na (TBK) göre diş hekimleri, hastalarıyla aralarında kurulan hukuki ilişki diş tedavisinde vekalet sözleşmesi, diş protezinde ise eser sözleşmesidir. “vekâlet sözleşmesi” niteliğindeki ilişki çerçevesinde özen ve dikkat yükümlülüğüne tabidir. Bu yükümlülüğün ihlali, diş hekimliğinde malpraktis kapsamında sözleşmeye aykırılık (m. 112) veya haksız fiil (m. 49) sorumluluğu doğurabilir.
Örneğin, bir diş hekiminin hatalı implant uygulaması sonucu hastada çene kemiği zararı meydana gelirse, bu durum sözleşmeye aykırılık olarak değerlendirilir ve hasta maddi-manevi tazminat talebinde bulunabilir. TBK, zarar gören hastanın zararının ispatı, kusur oranı ve illiyet bağının (zarar ile eylem arasındaki nedensel bağ) ortaya konulmasını şart koşar.
B. Türk Ceza Kanunu Kapsamında Sorumluluk
Diş hekimliğinde malpraktis yalnızca özel hukuk sorumluluğu doğurmaz; aynı zamanda Türk Ceza Kanunu (TCK) çerçevesinde ceza sorumluluğu da söz konusu olabilir. TCK m. 85 ve m. 89’a göre, taksirle yaralama veya taksirle ölüme sebebiyet verme fiilleri cezalandırılır.
Örneğin, yanlış anestezi uygulanması sonucu hastanın geçici veya kalıcı felç yaşaması ya da tedavi sırasında yapılan ciddi bir hata nedeniyle hastanın hayatını kaybetmesi, ceza yargılamasına konu olur. Ayrıca, TCK m. 257 kapsamında “görevi kötüye kullanma” suçu da kamu görevlisi statüsünde çalışan diş hekimleri için gündeme gelebilir. Ceza hukuku boyutu, çoğu zaman adli tıp raporları ve bilirkişi incelemeleriyle desteklenir; bu nedenle delil toplama süreci büyük önem taşır.
C. Meslek Etiği ve Sağlık Mevzuatı
Diş hekimlerinin mesleki faaliyetlerini düzenleyen pek çok etik kural ve mevzuat bulunmaktadır. “Türk Diş Hekimleri Birliği Meslek Etiği Kuralları” ve “Ağız ve Diş Sağlığı Hizmetleri Yönetmeliği” bu alandaki temel düzenlemeler arasındadır. Bu kurallar; hastaya saygı, bilgilendirme yükümlülüğü, gizlilik ilkesi, sterilizasyon standartları ve mesleki yeterlilik gibi konuları kapsar.
Diş hekimliğinde malpraktis davalarında, hekimin bu etik ve idari düzenlemelere aykırı davranıp davranmadığı da değerlendirilir. Örneğin, gerekli sterilizasyonu sağlamamak, hastanın rızası olmadan tedavi uygulamak veya yanlış bilgilendirme yapmak, hem mesleki disiplin cezasına hem de hukuki sorumluluğa yol açabilir.
Sonuç olarak, diş hekimliğinde malpraktis davalarının hukuki dayanağı, yalnızca tıbbi hataların tespitine değil, bu hataların Türk Borçlar Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve meslek etiği kuralları çerçevesinde değerlendirilmesine dayanır. Bu nedenle, böyle bir dava açmayı düşünen hastaların hem tıbbi hem hukuki boyutu kapsayan bir yol haritasına sahip olması gerekir.

III. Malpraktis Davası Açma Süreci
Diş Hekimliğinde Malpraktis nedeniyle mağdur olan bir hasta için dava açma süreci, yalnızca hukuki bilgi değil, aynı zamanda stratejik bir hazırlık gerektirir. Bu tür davalarda en kritik nokta, hatanın ispat edilebilmesi ve doğru hukuki prosedürün takip edilmesidir. Aşağıda, bu sürecin temel aşamalarını detaylı şekilde ele alıyoruz.
A. Delil Toplama
Diş hekimliğinde malpraktis davalarında, iddianın güçlü olması için delillerin eksiksiz toplanması gerekir. İlk adım, tedaviye ilişkin tüm belgelerin temin edilmesidir. Bu belgeler arasında:
- Tedavi planı ve hasta onam formları
- Röntgen ve panoramik film kayıtları
- Tedavi sürecinde yapılan yazışmalar veya mesaj kayıtları
- Ödeme makbuzları ve fatura bilgileri
- Raporlar
B. Adli Tıp ve Uzman Görüşü
Diş hekimliğinde malpraktis iddialarının en önemli ispat araçlarından biri, uzman raporlarıdır. Mahkemeler, genellikle Adli Tıp Kurumu’ndan veya üniversitelerin diş hekimliği fakültelerinden uzman görüşü talep eder. Bu raporlar, tedavinin mesleki standartlara uygun olup olmadığını değerlendirir.
Uzman görüşü, hem davanın kabul edilip edilmeyeceği hem de kusur oranının belirlenmesi açısından kritik rol oynar. Örneğin, kanal tedavisinde gereksiz yere diş sinirinin tahrip edildiği iddiası, ancak uzman raporuyla netleştirilebilir. Davacının kendi inisiyatifiyle bağımsız bir uzman raporu alması da süreci güçlendirebilir.
Özetle, diş hekimliğinde malpraktis davalarında başarı, delillerin titizlikle toplanması, uzman görüşleriyle desteklenmesi, zamanaşımı sürelerinin kaçırılmaması ve davanın doğru mahkemede açılmasıyla mümkündür. Bu süreçte profesyonel hukuki destek almak, hem hakların korunmasını hem de davanın güçlü şekilde yürütülmesini sağlar.

IV. Örnek Dosya – İmplant Tedavisinde Yaşanan Malpraktis
Müvekkilimiz, 38 yaşındaki bir hasta, ön dişinde uzun süredir devam eden ağrı ve estetik sorun nedeniyle bir diş hekimine başvurdu. Hekim, dişin kurtarılamayacağını ve yerine implant yapılmasının en uygun çözüm olacağını söyledi. Hasta, hekimine güvenerek tedaviyi kabul etti. Ancak süreç, beklenenden çok farklı gelişti.
İlk işlemde, diş çekimi sırasında bölgedeki kemik dokusu gereğinden fazla zarar gördü. Bu, implantın tutunmasını zorlaştıracak bir durumdu. Hekim, herhangi bir kemik grefti uygulamadan implantı yerleştirdi. Üstelik işlem öncesinde hastaya bu risklerden veya alternatif tedavi yöntemlerinden bahsedilmemişti. Hasta, sadece “Kısa sürede güzel bir gülüşe kavuşacaksınız” sözlerine güvenmişti.
İlk haftalarda diş etinde şişlik ve şiddetli ağrı başladı. Hasta tekrar kliniğe gittiğinde, hekim bunun “normal bir iyileşme süreci” olduğunu söyledi. Ancak birkaç ay sonra implant bölgesinde ciddi bir enfeksiyon gelişti. Enfeksiyon, komşu dişlerin köklerine kadar yayıldı ve implant tamamen başarısız oldu.
Bu noktada hasta, başka bir diş hekimine başvurdu. Yapılan röntgen ve muayene sonucunda, implantın açısının yanlış olduğu, kemik desteğinin yetersiz kaldığı ve sterilizasyonun eksik yapıldığı ortaya çıktı. Yeni hekim, mevcut implantın çıkarılması, enfeksiyonun temizlenmesi ve kemik grefti uygulanması gerektiğini belirtti. Bu ek tedavi hem zaman hem de ciddi bir maliyet gerektiriyordu.
Hasta, yaşadığı fiziksel acının yanı sıra estetik olarak da olumsuz etkilendi. Ön diş eksikliği, iş hayatında özgüvenini azalttı ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkiledi. Bunun üzerine hukuki yollara başvurmaya karar verdi.
Avukatı olarak bizim aracılığımızla tedavi sürecine dair tüm belgeler, röntgenler, yazışmalar ve ödeme dekontları toplandı. Ayrıca, bağımsız diş hekimlerinden alınan uzman raporlarında, uygulamanın diş hekimliği standartlarına aykırı olduğu net şekilde ifade edildi. Raporlarda; implantın yanlış açıda yerleştirildiği, yeterli kemik desteği olmadan işlem yapıldığı ve sterilizasyon protokollerinin ihlal edildiği belirtildi.
Bu belgeler ışığında Diş Hekimliğinde Malpraktis iddiasıyla hem maddi hem manevi tazminat talebiyle dava açıldı. Dava sürecinde, bilirkişi raporları da hastanın iddialarını doğruladı. Mahkeme, hekimin hem mesleki dikkat yükümlülüğünü ihlal ettiğine hem de gerekli bilgilendirme ve onam sürecini yerine getirmediğine hükmetti. Sonuç olarak hasta, hem tedavi masraflarının karşılanmasına hem de yaşadığı manevi zarar için tazminata hak kazandı.
Bu olay, Diş Hekimliğinde Malpraktisin sadece teknik hatalardan değil, aynı zamanda eksik bilgilendirme ve sterilizasyon ihlallerinden de kaynaklanabileceğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Hastalar için ders niteliğinde olan bu olay, tedavi sürecinde her adımın dikkatle planlanması ve belgelenmesinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.

V. Sonuç
Diş Hekimliğinde Malpraktis, günümüzde hem hasta hakları bilincinin artması hem de tıbbi standartların gelişmesiyle birlikte daha fazla gündeme gelen bir konudur. Yanlış teşhis, hatalı tedavi, bilgilendirme eksikliği veya hijyen kurallarına uyulmaması gibi nedenlerle ortaya çıkan bu durum, hem sağlık hem de hukuk boyutuyla ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, diş hekimliği alanında yaşanan malpraktis vakaları yalnızca tıbbi açıdan değil, aynı zamanda hukuki açıdan da titizlikle ele alınmalıdır.
Malpraktis davalarında en kritik unsur, hatanın ispatıdır. Tedavi sürecine ait belgelerin, röntgen görüntülerinin, yazışmaların ve tanık beyanlarının eksiksiz toplanması, davanın seyrini doğrudan etkiler. Bunun yanında, uzman görüşleri ve adli tıp raporları, diş hekiminin kusurunun tespit edilmesinde belirleyici rol oynar. Bu nedenle, diş hekimliğinde malpraktis iddiası olan kişiler, sürecin başından itibaren delillerini sistemli bir şekilde toplamaya başlamalıdır.
Hukuki açıdan bakıldığında, diş hekimliğinde malpraktis davaları hem Türk Borçlar Kanunu hem Türk Ceza Kanunu hem de sağlık mevzuatı çerçevesinde değerlendirilir. Bu da, davaların yalnızca tazminat boyutuyla sınırlı kalmayabileceğini; ceza hukuku yaptırımlarının da devreye girebileceğini gösterir. Özellikle 2025 itibarıyla artan hasta şikayetleri, bu alandaki hukuki süreçlerin daha fazla dikkat gerektirdiğini ortaya koymaktadır.
Diş hekimliği hizmeti alırken malpraktise uğradığını düşünen kişiler için zaman yönetimi de çok önemlidir. Zamanaşımı sürelerinin kaçırılması, hak kayıplarına yol açabilir. Bu nedenle, olası bir hata tespit edildiğinde vakit kaybetmeden hukuki danışmanlık alınması, dava sürecinin sağlam temeller üzerine kurulmasını sağlar. Ayrıca, davanın doğru mahkemede açılması, usul hatalarının önlenmesi açısından kritik bir adımdır.
Sonuç olarak, diş hekimliğinde malpraktis davaları, teknik bilgi, hukuki bilgi ve stratejik planlama gerektiren karmaşık bir süreçtir. Bu tür davalarda başarı, yalnızca yaşanan hatanın varlığını ortaya koymakla değil, aynı zamanda bunu hukuken geçerli delillerle desteklemekle mümkündür. Hastaların haklarını korumaları, bilinçli adımlar atmaları ve süreci uzman desteğiyle yürütmeleri, hem hak kaybının önüne geçer hem de adaletin sağlanmasına katkı sunar.
Diş hekimliğinde malpraktis, bir yandan hasta güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir konu iken diğer yandan hekimlerin mesleki sorumluluğunun da temel bir parçasıdır. Bu nedenle, hem hasta hem de hekim tarafı, mesleki standartlara ve hukuki yükümlülüklere titizlikle uymalıdır. Böylece hem olası mağduriyetlerin önüne geçilir hem de sağlık hizmetlerinde güven duygusu pekiştirilir.
VI. Diş Hekimliğinde Malpraktis Davaları Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Hangi durumlar malpraktis sayılır?
Yanlış teşhis, hatalı tedavi uygulaması, sterilizasyon kurallarına uyulmaması, hastadan aydınlatılmış onam alınmaması, tedavi sırasında teknik hatalar yapılması ve enfeksiyon kontrolünün ihlali en yaygın malpraktis örnekleridir.
Malpraktis iddiamı nasıl ispat edebilirim?
Tedaviye ilişkin röntgenler, reçeteler, yazılı belgeler, ödeme dekontları, tedavi planı, e-posta veya mesaj yazışmaları, tanık beyanları, raporlar ve bağımsız uzman raporları delil olarak kullanılabilir.
Malpraktis tazminat miktarı nasıl belirlenir?
Maddi tazminat; tedavi masrafları, iş gücü kaybı, ek tedavi giderleri gibi kalemlere göre hesaplanır. Manevi tazminat ise hastanın yaşadığı acı, ızdırap ve estetik kayıplar dikkate alınarak mahkeme tarafından takdir edilir.
Malpraktis davası ne kadar sürer?
Dava süresi; dosyanın kapsamına, bilirkişi incelemesinin süresine ve mahkemenin iş yoğunluğuna göre değişir. Ortalama olarak 1,5 ila 3 yıl arasında sonuçlanabilir.